24 Mayıs 2022 Salı

Selçuk Efes Kent Belleği #EfesSelçuktanerelergezilir

 Selçuk Efes Kent Belleği Zaman Yolculuğu

Efes Selçukluların ve Efes Selçuk’un tarihine, doğasına, insanına ilgi duyanların paylaşım noktası olan Selçuk Efes Kent Belleği Merkezi kentin yaşamına ve yaşanmışlıklarına dair izlerin sergilendiği bir mekân olarak 4 Eylül 2012 yılında zaman yolculuğuna başlamıştır.
Efes Selçuk’un 8600 yıllık tarihinden bugününe kadar oluşmuş toplumsal ve kültürel birikimler bir “zaman kapsülü” niteliğinde ziyaretçileri ile buluşurken bu köklü mirası yine tarihi bir dokunun içerisinde sunmaktadır.
Reji Ambarından Kentin Belleği’ne
19. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilen taş bina Osmanlı İmparatorluğu döneminde ”Reji Ambarı” olarak kullanılırken Cumhuriyet ile birlikte Tekel idaresine devredilmiştir. 1985 yılına kadar tütün deposu ve tekel idaresi olarak kullanılan bina bu tarihten itibaren bu anlamdaki işlevini yitirerek tasfiye edilmiştir. Kentin tarihi dokusunu oluşturan, simgesel ve anlamsal değerleri arasında yer alan, Efes Selçuk’un bir dönemdeki ekonomik, sosyal, politik ve teknolojik yapısını yansıtan bir endüstri mirası olan bu yapı; Efes Selçuk Belediyesi tarafından iç ve dış mekânlardaki yenilemeler yapıldıktan sonra kentin sahip olduğu önemli değerlerin bilgi, belge ve objeler ile tanıtılmasını sağlamak ve Efes Selçuk halkının ortak kültür mirasını korumak amacıyla kent belleği olarak kente kazandırılmıştır.
Selçuk Efes Kent Belleği’nde Neler Var?
Selçuk Efes Kent Belleği; kalıcı ve süreli sergi salonlarıyla 1200 m2 sergileme alanına sahiptir. Zemin katta Osmanlı döneminde Reji idaresi tütün deposu, Cumhuriyet döneminde tekel binası olarak kullanılan tarihi binanın geçmiş dönemlerdeki işlevini anlatan tütün sergisi ve Selçuk’un 8600 yıllık tarihinin kırılma noktalarına ve önemli olaylara vurgu yapan Efes, Ayasuluk, Selçuk kronolojik sergisi görülebilir.
1. kat: Arşiv sisteminin bulunduğu çalışma ofisi ve sergi salonundan oluşmakta olup, Efes Selçuk’ta farklı göç dönemlerinin incelendiği “Yeni Efesliler” sergisini yerel tarihe ilgi duyanların beğenisine sunmuştur. Yeni Efesliler Sergisi, bu ilke doğrultusunda yapılan sözlü tarih çalışmaları içinden kentin demografik yapısını temsil etme gücü göz önünde bulundurularak seçilen görüşmeler ile hazırlanmıştır.
2. Kat: Kültürel etkinliklerin gerçekleştiği konferans salonu ve kısa süreli sergilemeleriyle halkla olan iletişimini sürdürmektedir.
Kentin Kültürünün Merkezi
Selçuk Efes Kent Belleği; Kentin dün, bugün ve yarının belleği olmasının yanı sıra bünyesinde gerçekleştirdiği kültürel, sanatsal ve akademik çalışmalar ile kentin kültürünün merkezidir. Yediden yetmişe herkesin katılım gösterdiği etkinlikler, aynı zamanda kentimizin bilgi alışverişi noktası olmasıyla da kentliyi ve ziyaretçileri cezbetmektedir.
Selçuk Efes Kent Belleği Merkezi Yayınları
• Onur Gülbay ve Hasan Kireç’in çalışması olan “Efes Kurşun Tesseraeları”,
• Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Üyesi Cahit Telci’nin” Ücra Yerde Deniz Kenarında İhtiyatlı Mahalde Bir Şehir Ayasuluğ” adlı çalışması,
• Çanakkale 18 Mart Üniversitesinden Doç Dr.Vedat Çalışkan’ın hazırladığı “Kültürel Bir Miras’ın Coğrafyası Türkiye’de Deve Güreşleri” adlı eser
• Yerel tarihçi Ali Can ‘ın editörlüğünü yaptığı” Eski Kartpostallarda Ayasuluğ/Efes - Souvenir d’Ephese”
• Prof. Dr. Melek Göregenli’nin çalışması olan “Dün, Bugün ve Geleceğin Zihinsel Temsilleri” isimli kitabı
• Tolga Mert ve Yusuf Yavaş’ın editörlüğünü yaptığı “Efesli Herakleitos Felsefe Günleri 1” isimli konferanslar serisinin kitabı.
Akademik çalışmaların yanında birde kültür, sanat ve yaşam dergisi olan “Efesli Leylek” kent belleği yayını olarak değer katmaya devam etmektedir.
Selçuk Belediyesi Kent Belleği Bağışlarınızı Bekliyor!
İnsanoğlu tarih boyunca iz bırakmak, unutulmamak isteğiyle yaşamıştır. Bazen bir kitap yazmış, bazen önemli bir iş yaparak tarihe geçmiştir. Bazen de çektirdiği bir hatıra fotoğrafı tarihin en önemli tanığı olmuştur. Selçuk Belediyesi Kent Belleği; anılarınızı, fotoğraflarınızı, eşyalarınızı bu ilçede yaşayan çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağımız en büyük miras olarak ölümsüzleştiriyor.
Bu kentin belleğinde sizden bir parça olsun ister misiniz?
Hikayelerinizi geleceğe taşımak için, sizleri eski albümleriniz ve eşyalarınızla birlikte Selçuk Belediyesi Kent Belleği’ne bekliyoruz… Bir bardak çayı güzel bir sohbetle paylaşırken, bir yandan da fotoğraflarınızdan birer örnek alıp aslını size geri vereceğiz.
Bütün çocuklar, torunlar görsün diye…













8 Mart 2022 Salı

BELLEK - İnsan Hikâyeleri - BU TOPRAĞIN KADINLARI

 Kentimizin 8600 yıllık hikâyesinde kadının her zaman önemli bir yeri olmuştur. Bizlerin bunu Kybele’nin Artemis’in, Meryem Ana’nın tarih içerisindeki öneminden bilmemizin yanı sıra, biz bunu adı sanı anılmayan binlerce kadından da bilmekteyiz. Efsanevi Amazon Kadınlarının yaşadığı, meşhur Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın geldiği, Celsus Kütüphanemizde “Bilgelik, Erdem, Kader ve İlim” isimli dört kadın heykelin bulunduğu, estetiğin ve güzelliğin ön planda tutulduğu bu toprakların kadınları, her zaman geleceğimize ışık olmuştur geçmişten…

İşte bu geleneği yakın tarihimize yansıtan bu toprağın kadınlarından yalnızca üçünü belleklerimizden sizlere aktarıyorum…
AYNUR ABASIZ
Türkiye’nin ilk kadın zabıta müdürü
Hasan Hüsnü ve Naciye Abasız’ın 5 evladından biri olarak 6 Nisan 1956 tarihinde Selçuk’ta dünyaya geldi Aynur Abasız…
Büyük dedeleri Mustafa, Konya’dan çıkıp Selçuk’a geliyor. Yerleşimin olmadığı o yıllarda Selçuk’a yerleşen ilk Yörüklerden oluyorlar. Geldiklerinde mevsim serin ve dedesinin sırtında kaban yok. “Kim bu ceketsiz çocuk? Kim bu abasız çocuk?” diye soruyorlar. Abasız soyadı da bu hikâyeden kalıyor bugünlere…
Liseden mezun olduktan sonra çeşitli sebeplerden üniversitede okuyamamış ama kitap okumayı çok seviyormuş. Kendini geliştirmiş ve Türkiye çapında bir ilki başarmış Efes Selçuk’un bu yürekli kadını. Nedir bu başarı?
Türkiye’nin ilk kadın zabıta müdürü olması…
“1979 yılında pamuk çapasından gelmiş bir gün. Dönemin belediye başkanı Dr. Cahit Tanman seni çağırıyor demişler. Güzelce giyinip belediye binasına, başkanın yanına çıkmış. Tanman ise tek cümleyle “Yarın gel işe başla zabıtada” demiş…
Bu cümle ile başlayan hikaye, kente hizmette yoğun tempoda çalıştığı yılların başlangıcı olmuş. İşte bundan sonraki süreçte iki ay zabıtada normal görev yaptıktan sonra Türkiye’nin ilk kadın zabıta müdürü unvanını almış.
Göstermiş olduğu üstün başarılar ile çevre il ve ilçelerin belediyeleri onu almak için çok uğraş vermiş. Fakat onun bu güzel sözü hayatını özetlemiş; “Eğer insan bir şey biliyorsa kendi memleketinde yapmalı onu.” Var olsun…
ZELİHA VİŞNE
Türkiye siyasetinin ilk kadın kolları başkanı
Efes Selçuk’un ilk kadın siyasetçisi
1936 yılında Selanik’te doğdu. Daha 3 aylıkken annesi Şahinşe ve babası Abdül’ün kucağında yollara koyularak göç etmiş. Çameria Arnavutlarından aslen. Selanik’ten İzmir’e, İzmir’den Selçuk’a yerleşmişler.
Çocukluğunda tarım ve hayvancılıkla geçinen bir ailede büyümüş. En büyük tutkularından birisiymiş at binmek. Özellikle kırmızı atını severmiş. Anlattığına göre semersiz binermiş ata. Tıpkı Orta Asya’dan gelen atalarımız gibi…
İlkokulunu İsabey’de okuduktan sonra hayata atılmış. O dönemlerde Türkiye’nin siyaseti de evriliyordu. Artık çok partili siyasal döneme geçiş gerçekleşmişti. 10 yaşından itibaren babasıyla birlikte siyasetin kalbinde olmuş hep. Mitinglerden mitinglere gidiyormuş. Ve artık yetişkin bir kadın olduğunda kendisini Türkiye siyasetinde ilk kadın kolları başkanlığında bulmuş. Yıl 1964…
Dönemin vekilleriyle, bakanlarıyla ve dahası Süleyman Demirel ile birebir mesaisi olmuş. Çok çalışkanmış. Çıkar için değil insanlara yardım için siyaset yaptığını söylüyordu hep bir anne yüreğiyle, bir kadın naifliğiyle…
1974 yılına gelindiğinde Ahmet Ferahlı ile birlikte Efes Selçuk’un ilk kadın meclis üyesi olarak meclise seçildi. 1980’den sonra siyaseti bir süreliğine bıraktı. Kendi değimiyle istirahate çekildi. Ama böylesine çalışkan bir kadın bırakılır mıydı?
1984 yılına gelindiğinde kendisini bu sefer Selçuk’un ilk kadın siyasi parti başkanı olarak buldu. Ülkemizin ve kentimizin bir kadını olarak ilkleri gerçekleştirmişti. 1993 yılının Nisan ayında, çeşitli sebeplerle siyaseti bıraktı. Ama insana hizmetten hiç vazgeçmedi. Kızılay’da çalışmalarına devam etti. Odak noktası kentine hizmetti. Gücü yettiğince dört koldan bu amacını gerçekleştirdi hep. Belleklerimize kazındı Zeliha Vişne, var olsun…
ATİKE KARAOKUTAN BAŞARAN
Efes Selçuk’tan dışarıya okumaya giden ilk dört kadından biri
1940 Tavas doğumlu. Soyadı Karaokutan. Adı üstünde…
Amcası Ali Rıza Karaokutan, Atatürk’ün harf devrimi sırasında Denizli müftüsüymüş. O dönemde okuma yazma bilen herkes öğretmen olacak denmiş. Lakabı “Karahafızlar” imiş. E madem ben öğretmen oldum karaları okutuyorum, o zaman lakabımız “Karaokutan” olsun demiş. Haber salmış tüm “karahafızlar” “Karaokutan” olmuş. Türkiye’de bu soyadlı herkes onlardanmış…
Babası İbrahim, annesi Ümmü Karaokutan.
Tavas’tan Selçuk’a gelmişler çocuklar köy yerinde heba olmasın okusunlar diyerek. İlkokulu İsabey’de okumuş. Ama ortaokul yok o zamanlar burada. O esnada Torbalı’da bir ortaokul açılıyor. İlk kayıtlı öğrencilerinden ve mezunlarından oluyor. Hatta Selçuk’tan ilk defa şehir dışına okumaya giden dört kız çocuğu…
Kendisi, Behiye Atınç, Özcan Kantarcıoğlu ve Münevver Kunt…
Sabah motorlusuyla o zaman adına “Oturay” derlermiş. Takır tukur takır tukur Torbalı’ya okumaya, aydınlanmaya gitmişler. Karaokutan, daha sonra Denizli Kız Öğretmen Okuluna giderek orasının da ilk mezunlarından olmuş. Ardından Devlet Demiryolları sınavına girerek tarihi Selçuk garında gişe memuru olarak çalışmaya başlamış. Yıl 1959…
Kentimizde çalışma hayatına giren ilk kadınlarımızdan oldu Atike Karaokutan Başaran, var olsun…
Ve şimdilerde Efes Selçuk’u geçmişten gelen ruhla bir kadın yönetiyor.
Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel. Hem de Efes Selçuk’un ilk KADIN belediye başkanı…
Dünyada çoğu zaman erkek egemen olmasına karşın Anadolu, tarihin her döneminde böylesine yiğit kadınlar ortaya çıkarmışlardır. Kimi zaman Amazon kadını Penthesilea’dır, Antiope’dir. Kimi zaman Kurtuluş Savaşında Kara Fatma’dır. Kimi zaman da kağnısıyla cepheye mermi taşıyan Elif kadındır, Nene Hatundur, kimi zaman da kentimizde yükselen sesler Zeliha’dır, Aynur’dur, Atike’dir…
Hepsi Anadolu kadınıdır, dolu dolu yürekleri ve cesaretleriyle bu toprakların kadınıdır…
Efesli Leylek Dergisi sayı: 2
Tolga MERT
Tarihçi











27 Ocak 2022 Perşembe

EFES SELÇUK'UN ARPA'SI - Kentin İnsan Hikâyeleri

Hüseyin Namıdiğer Arpa!

Efes Selçuk’ta 1947 yılıydı.
Tek katlı bir evde evin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi Hüseyin Arpa, Namıdiğer ARPA…
Baba adı Mehmet Arpa, anne adı Naile Arpa…
Yoksullardı, belki de o dönemin en büyük şanssızlığıydı bu, ama onun bir şanssızlığı daha vardı. Daha kundaktayken annesi onu bırakıp gitmişti. Babası ve babaannesiyle kala kaldı.
Babaannesini anne bilmiş onun elinde büyümüştü. Tüm dünyası babaannesi oldu. Adı Gülsüm’dü…
Gülsüm nenesinin evi aynı bahçe içerisinde kendi evleriyle karşılıklıydı. Gülsüm nenesinin elinde büyüdü. Bu sırada baba bir anne ayrı iki kardeşi daha oldu. İhsan ve Mustafa. Hüseyin’in okul çağı geldi. Her yaşıtı gibi o dönemin tek okulu olan İsa Bey İlk Okulu’na gitti. Çalışkan ve başarılıydı. Amcası Hasan Arpa okul araç gereçleri için her daim ona yardım ederdi. Yengesi Elif’te…
Hatta zekâsına ve başarısına hayran olan bir aile onu evlat edinmek istedi. Okutup topluma yararlı bir birey yapmak istiyoruz dediler. Fakat babası evladını Hüseyin’i veremedi. O da 4. sınıftan sonra okulu bıraktı.
Hayata tutunmak için çalışması gerekliydi. Şirinceli Şahap’ın kahvesinde garsonlukta yaptı, yevmiyeci olarak dönemin meşhur Selçuk karpuzunun bostanını kırmaya da gitti. Fakat en çok yaptığı ve sevdiği işlerden birisi mangırcılıktı.
Efes Selçuk’ta bir zamanlar birçok kişinin geçim kaynaklarından birisiydi mangırcılık. Yani antik paraları (Sikkeler) bulup turistlere satmak. Tabi o zamanlar bu konuda yasal bir işlem yoktu. Efes’te tütün tarlaları arasında özellikle yağmur yağdığında güneşin doğuşuyla birlikte arayıp bulurdu o mangırları. Sonra da Efes Antik Kenti girişinde satardı bunları. Kazandığını aslında ailesine verirdi. Çokta parayla işi yoktu…
Her delikanlı gibi içi kıpır kıpırdı. İpek adında bir kadına âşık olmuştu. Yolunu gözler, içinde yaşardı aşkını. Kader mahkûmu da oldu. Hayatının çeşitli zamanlarında Selçuk’ta, Buca’da Denizli Acıpayam’da, Aydın’da hapis yattı. Kardeşleri ziyaretine geldiğinde ise İpek nasıl? Görüyor musunuz? Evlendi mi? diye sorardı…
20’li yaşlarının başında her erkek gibi onun da askerliğe gitme vakti geldi. Ankara Etimesgut 3. Hava İkmal Bakım Merkezi’nde askerliğine başladı. Mutfakta soğan soyardı çoğu zaman.
Fakat ne olduysa alışamadı askerliğe. Kaçıp kaçıp evine, efes Selçuk’a geliyordu. Sonra tekrar gitmek zorunda kalıyordu. Bu böyle defalarca sürdü. Askerliği 6 yılda zor bela bitirdi. En son İzmirli bir başçavuşun yardımlarıyla terhisini alarak evine döndü.
Bir süre boş gezdikten sonra çeşitli dönemlerdeki kader mahkûmluğunu tekrar tekrar yaşadı. 30’lu yaşlarının ortasına geldiğinde sağlıklı düşünmemeye başladı. Herhangi bir işte çalışamaz hale gelmişti. Kişisel işlerini dahi tek başına gideremeyecek durumdaydı. Eve gitmez, gitse de babaannesi Gülsüm nenenin yanında kalırdı. Aile bağları kopmuştu. Sokaklarda yatar ve neredeyse sürekli alkol tüketirdi.


İşte Efes Selçuk’un tanıdığı, herkesin hafızasında yer alan meşhur Arpa Hüseyin bu zamandan sonra meydanlarda olmaya başladı. Besin olarak sevdiği şeylerden birisiydi çiğ balık. Balıkhaneden verirlerdi ona. O da şarap ile birlikte tüketirdi bunu. Hatta kente ilk suşiyi getiren adam diye biliriz biz onu. Kuşadası yolunda, hastahane kavşağı onun meskeniydi. Bakımlarını yapamadığı için sakalları tarihten fırlamış bir filozof gibi uzar, salaş giyinirdi. Bana Herakleitos’un yansıması gibi geliyor şimdilerde…
Canının istediği yerde kalır isterse de arada eve giderdi. Kimseye zararı olmadı. Kendi halinde yaşamda tutunmaya çalışırdı bazen bilinçlice bazen bilinçsizce. Geçimine destek olan herkese minnetle bakardı. Ona su verene, sigara verene, ekmek verene hep minnettar kaldı. Sokakları dolaşır dinlenmek için bir bank ya da o meşhur kavşağına giderdi. Küfür etmeyi severdi, ne de olsa sokak jargonuyla yaşıyordu.
Aslında kentimizin hafızalarında yer alan değerlerden oldu zamanla. Biz Efes Selçuklular taşımıza, toprağımıza her türlü insanımıza sahip çıkan bir aile gibiyiz. Kent jargonuna girmiş bir kişilikti. Saçı sakalı uzayan kişilere ne deriz biliyorsunuz!
“Arpa gibi olmuşsun” .
Efes Selçuklular dışında kimse anlamaz bu cümleyi.
Efes Selçuk Belediyesi bakımını yapardı ara ara. Saçlarını sıfıra vurdurup, yıkarlar, tertemiz kıyafetlerle tekrardan başlardı sokak yaşantısına. Yeniden o kavşakta geleni geçeni selamlardı. Görevi gibi sahiplendi o kavşağı. Arada bir aklı yerine gelir ve tanıdıklarına selam verirdi. Bir gün trenin altına yatarak kendisini öldürmek istemiş. Neden mi? Kim bilir…? Fakat trenin çarpmasına 2 saniye kala kendine gelerek raylardan kalkmış ve yoluna devam etmiş.
Yine o aklı başına geldiği günlerden bir gün evine geldi. Amcası Hasan’ın eşi Elif’i çok severdi. Oturdu kapısının önüne aklı geliverdi, mazisini hatırladı. Elif yenge çok öğüt verdi ona hayatla ilgili gençliğinde. Sanki özür dilemek niyetiyle “ Yenge sen bana çok öğüt verdin zamanında ama ben onu tutmadım affet beni” dedi. Dünyadan gideceğini hissetmiş gibi.
Bu sözden iki ay sonra 4 Kasım 2006 tarihinde elim bir trafik kazasında yine meskeninde, o kavşakta kazaya kurban gitti. Ona çarpan araç kaçtı ve bulunamadı. Yaralıydı. Çevredeki vatandaşlar onu hastahaneye kaldırdı. Kurtulamadı tüm müdahalelere rağmen. Göçüp gitti kentimizden. Öylesine sevilmişti ki vefatının 52’sinde belediye tavuklu pilav dağıtarak hayrını yaptı. Efes Selçuklular ona dua etti.
Işıklar içinde uyusun Hüseyin ARPA…
Hatırlanmak güzel şeydir eminim yıllar sonra. İyisiyle kötüsüyle belleklerimizde yer alan bir figür olarak kaldı Arpa. Günlük sohbetlerimize, kentin jargonuna girdi ismiyle, nevi şahsına münhasır kişiliğiyle. Bizim olan hep değerlidir bu kentte. Değerliydin Arpa sende. Bizler seni tebessümle hatırlıyoruz yıllar sonra…
Kentimizin ilk kültür sanat dergisinde seni yazmak, seni derinlemesine öğrenmek belleklerimizi diri tuttu. Benim çocukluğumda, kiminin gençliğinde, kiminin ileri yaşlarında bildiği hafızamızdan silinmeyen o güzel insan Arpa, işte böyle biriydi…
Tarihçi
Tolga MERT







18 Eylül 2021 Cumartesi

TANRIÇA ARTEMİS'İN UYANIŞI


II. Dünya Savaşı’ından uzun bir süre sonra 1954 yılında, Avusturyalılar Efes’te kazılara yeniden başladılar.
Kazı ekibinin başında Profesör Miltner vardı. Miltner idealist ve tutkulu birisiydi, daha önce yapılmayan bir şey yapmak istiyordu Efes’te.
Bugün Kuretler Caddesi dediğimiz, Bülbül dağı ve Panayır dağı arasında kalan bölge hala toprak altındaydı. Bu bölge kentin tam ortasında ve eski kutsal yol üzerinde olduğundan çevresindeki anıtların önemli olması gerekiyordu. Fakat işi zordu. Bu mevki, vadinin en dip noktasıydı ve diğer alanlara göre daha çok toprak kalınlığı vardı. Bu bilgiler dâhilinde kazılar başlamıştı.
O mevki üzerindeki tüm yapılar birer birer tüm hızıyla ortaya çıkarılıyordu. Fakat diğer kazılar gibi derinlemesine incelemeler pek mümkün olmuyordu. Bu durum da bir çok önemli bulgunun gözden kaçmasına neden oluyordu.
Miltner, açtığı bu caddenin adının ne olduğunu düşünürken, burada bulduğu bir yazıt, Kuret denilen rahiplerin kent yönetimine katkılarından bahsediyordu. O halde bu cadde “Kuretler Caddesi” olmalıydı, demiştir. Oysa ki bu yazıtlar Efes Belediye binasına ait yazıtlardı. Fakat bu yanlış isim günümüze kadar bu şekilde gelmiştir.
Bu belediye binası (Prytaneon), aslında onu üne kavuşturacak olan yerdi !!!
1956 yılının 18 Eylül günü hava alabildiğine sıcaktı …
Profesör yanına doğru koşan bir amele çavuşunu fark etti. Kan ter içinde kalan çavuş heyecandan bayılacaktı, sonra kekeleyerek;
“Profesör bey, profesör bey, bir heykel bulduk, bütünü altın.”
Biraz Türkçe bilen Miltner, kulağına inanamamıştı ve bir daha tekrarlatmıştı. Ardından yaşlı ve yorgun bedeniyle Belediye Sarayı’na koştu.
Gerçekten bir heykel bulunmuştu, hem de en görkemlisinden. İşçinin söylediği gibi altın değildi ama, bu Efes’te ilk kez bulunan bir Efes Artemisi heykeliydi. Şans Miltner’e gülmüştü ve bu onu şan ve şöhrete kavuşturacaktı.
Profesör sevincinden ne yapacağını şaşırmıştı ve biraz dikkatli baktığında, belden üst kısmında bazı altın kaplama izleri görülüyordu. İşçi altın diye bunu kast etmiş olmalıydı. Yüz üstü yatan heykeli çevirdiklerinde bütün güzelliği meydana çıkmıştı. Civarının en iyi mermerinden yapılmıştı. Şimdiye dek bundan daha güzel bir Efes Artemis’i bulunmamıştı. Miltner heykele “ Güzel Artemis” adını taktı. Miltner artık Belediye Sarayı’ndan ayrılmıyordu. 3 gün sonra 21 Eylül günü öbüründen daha büyük bir Artemis heykeli buldu.
Fakat enteresan bir şey vardı. İki Artemis’te yapının altına adeta gizlenmiş bir vaziyetteydiler. Bir depremde yıkılmış olsalar kırılma olasılıkları çok yüksekti. Olsa olsa bulunduğu yere itilip üzeri toprakla örtülmüş olmalıydı. Çünkü bu binadan diğer yapılar için yapı malzemeleri alınmıştı. Bu heykellerde kırılıp götürülebilirdi.
Acaba bu durumu Efesliler’in Hristiyanlığa rağmen Artemis’e olan saygısına mı bağlamak gerekiyordu?
Güzel Artemis 1500 yıl toprak içinde rahat uyumuştu, fakat uyandığında pek rahat verilmedi…
Daha Türkiye’de pek kimse görmeden Brüksel’e bir sergi için gönderilmişti. Geri döndüğünde Selçuk’ta uygun bir müze binası olmadığından İzmir’de Fuar Arkeoloji Müzesi’nin en değerli eseri olarak 6 yıl boyunca sergilendi. Bu geçen sürede Efes’te yüzlerce eser çıktı ve zorunluluktan Selçuk’ta modern biz müze binası yapımına başlandı. Bittiğinde artık Artemis’in evine dönme vakti gelmişti. 1964 yılının bir Pazar günü kısa bir yolculuk yaparak evine geri döndü.
İşte Artemis'in ihtişamı dünyayı kasıp kavurmuştu. O şu an evinde Efes Müzesi'nde insanlığı selamlamaktadır.
Tarihçi
Tolga MERT



5 Mayıs 2021 Çarşamba

Artemis'in doğumu ve Artemis Festivali

6 MAYIS
Artemis'in doğumu ve Artemis Festivali

Artemis ve Apollon'un anneleri Leto 9 gün doğum sancısı çeker. 8.günde 6 Mayıs tarihinde Artemis, 9.günde kardeşi Apollon doğar...

Apollon'un Delos adasında doğumuna karşın Artemis "Ortygie" denilen bugün Efes'in Arvalya mevkii olduğu düşünülen, eskiden koruluk olan yerde doğmuştur.

( Ortygie ; Strabon Geographika kitabının 14.1.20 pasajında şöyle bahseder: Milattan sonra 17 yılında yazan Strabon, Geographiká 14.1’de Efes yakınındaki Kenkhrios ırmağından söz eder. Bu ırmağın kenarında, denizden “bir miktar” yüksekte, Ortygia adlı muhteşem bir koruluk vardır. O korulukta tanrıça Leto (“Hanımefendi”) ikiz çocukları Artemis ve Apollon’u doğurmuş, doğumdan sonra Kenkhrios ırmağında yıkanmıştır. Korunun ardındaki Solmissós dağında koruyucu ve kollayıcı Kuretes’ler, anneyi ve dölünü kıskanç tanrıça Hera’dan korumak için nöbet tutmuştur. Sonradan burada Artemis onuruna tapınaklar yapılmış ve dünyaca ünlü heykeltıraşlar tarafından donatılmıştır. Ancak Strabon’un metninden, burada kast edilenin Efes’in meşhur Artemis tapınağı mı yoksa başka tapınaklar mı olduğu anlaşılmaz. )

Hatta Zeus’un karısı kıskanç Hera, Leto'nun doğumunu engellemek istemiştir. Fakat Artemis’in doğumu esnasında kutsal rahibe olan Kuretler, Bülbül dağı eteklerinde büyük gürültü çıkararak ilgiyi dağıtmış ve Artemis’in sağlıkla doğumuna yardımcı olmuşlardır...

O günden sonra Efesliler Artemis’i en büyük tanrıçaları olarak görmüş ve ona dünyanın en büyük Tapınağı’nı inşa etmişlerdir.

“Babil’in Asma Bahçelerini, Olympos Zeus’unu, Rodos’un Kolosus’unu, Piramitlerin dev yapılarını, İskenderiye Fenerini, Halikarnas Mosoleumu’nu gördüm. Fakat bulutlara karışan Efes Artemis Tapınağı’nı gördüğüm zaman, bütün öteki harikalar, gözümde parlaklıklarını yitirdiler.”
*Book of Marvels*

İşte böylesine bir harikanın sahibesi Efesli Artemis...

Tanrıça Artemis’in doğumuna ithafen her yıl 6 Mayıs'ta yaklaşık 1 ay süren festival düzenlerdi Efesliler...

İşte o gün için geceden başlardı hazırlıklar. Dünyanın her yerinden gelen inananlar Tanrıçalarına sunaklar, hediyeler getirirdi. Rahip ve rahibeler tapınakta bulunan Artemis'in ağaçtan yontma orijinal heykelini altın, gümüş, yakut ve diğer değerli taşlar ile süsleyerek törene hazır hale getirirdi.

Güneş ilk ışıklarını gösterdiği zaman tapınaktan dışarı çıkan tanrıça, yüzbinlerin gözlerini alırcasına merdivenlerden görünürdü...

Ve kutsal yoldan alayları ile yürüyüş başlardı. Önde Artemis arkasında inanan bütün Antik Dünya. Alayın sonunda yüzlerce boğa, tanrıça için kurban edilirdi. Ve kurban boğalarının testisleri Artemis'in boynuna asılarak erkeksi gücü gösterilirdi...

(Meme zannedilen o yumruklar boğa testisidir.)

Muhteşem bir turizm faaliyeti ve turizmin başladığı ilk noktaydı bu ritüeller. Çünkü dünyanın her yerinden gelen inananlar büyük bir gelir sağlardı Efes'e... Özellikle Artemis’in gümüş ve altın küçük heykelciklerini satan esnaflar büyük gelir elde ederdi...

Efes, aslında zenginliğini işte bu tapınağa ve tanrıçalarına borçluydu...

Doğum günün kutlu olsun Artemis.



18 Aralık 2020 Cuma

J. Turtle Wood’un Fotoğrafçısı ONBAŞI TROTMAN

 

J. Turtle Wood’un Fotoğrafçısı

ONBAŞI TROTMAN

 Dünyanın 7 Harikasından biri olan Efes Artemis Tapınağı’nı keşfeden İngiliz Demiryolu Mühendisi J. Turtle Wood’un hikayesi ile birlikte Efes’te arkeoloji çalışmaları gayrı bilimsel olarak başlar. Kendi günlüğünde bundan şöyle bahseder;

British Museum’dan Bay Trustees’in yardımıyla kazı izni aldıktan sonra 1863 Mayıs ayında kazılara başladım. Ephesus ve Kolophon’da antik eserleri aramak için 12 aylık bir zamanım vardı. Bulduğum eserleri yurtdışına çıkarabilecektim ama birer kopyasını Osmanlılara vermek zorundaydım.”

Wood’un satırlarıyla tapınağın bulunuş öyküsünü ise şöyle anlatıyor:

1869 yılının son gününde, uzun zaman öncesinde izi kaybedilen ve yine uzun zamandır tekrar aranan tapınağın mermer temelleri yaklaşık yirmi feet (altı metre) derinlikte toprağın altında bulundu. İşcilerden biri beyaz mermerden büyük ve kalın bir temele rastladığı zaman bunun tapınağa ait olabileceğini düşündüm. Sonraki üç gün bayram olduğu için işçiyi birkaç saat daha fazla çalışması ve biraz daha kazması için ikna ettim. 1870 yılbaşı günü bu temelin en sondan bir önceki tapınağa (Arkaik Tapınak) ait olduğu anlaşıldı

Dünyada büyük yankı bulan tapınağın keşfi Wood’a büyük bir ün kazandırmıştı. Aşağıda anlatacağım Onbaşı Trotman ise Wood’un hikâyesini bugüne kadar görmediğimiz fotoğraflar ve bilgiler ışığında geleceğe taşınmasında rol oynayan kişidir.

9 Ocak 1872 yılında “Royal Corp of Engineers” şirketinden üç kişi J. Turtle Wood’un 1869 yılında keşfettiği Efes’teki Artemis Tapınağı’na yardım için gönderildi. Bu kişilerden ikisi yeterli görülmeyerek geri gönderildi. Ancak üçüncü kişi olan Onbaşı Trotman 3 yıl boyunca Wood ile birlikte Efes ve Artemis’in topraklarında olarak geleceğe kadrajından fotoğraflar bıraktı…

Trotman geldiğinde tapınak bulunmuş ve Wood Efes’in diğer bölgelerinde kazı çalışmaları yapıyordu. Kazı fotoğrafçısı olmamasına rağmen dönemin hikayesini bugün bizlere aktaracak kadar ölümsüz kareler yakalamıştır. Bunun yanı sıra Trotman tapınağın sularının kazı için boşaltılması işi ile ilgileniyordu.

1871 yılına gelindiğinde İngiliz donanmasından  HMS Caledonia gemisi ve mürettebatı İzmir Limanına demirleyerek Efes’e geldi. Wood bugüne kadar bulduğu tüm eserleri British Museum’a gönderecekti. Bu sebeple ordunun iş gücünü yanına çağırarak gemi ile Anadolu’nun bağrından Efes’in eserlerini İngiltere’ye kaçırdılar. Kaçırılan eserler bölgeden trenle üç saatlik bir yolculuk ile Smyrna limanına taşındı. Birkaç ay sonra Trotman Efes’e geldiğinde bu hikâyeyi de fotoğrafladı. 


HMS Kaledonya subayları ve denizcileri. Kaptan Lambert ekibinin üyelerine ödünç verdi - Teğmen McQuhae, Teğmen Gambier, Dr Farr ve denizcileri

Trotman boşluk buldukça çevreyi gezmeyi ve fotoğraflamayı önemsedi. Bu yüzden fırsat buldukça İncil’de anlatılagelen 7 kilisenin bulunduğu şehirlere de yolculuk yaparak kadrajından çıkanları günümüze aktardı.

1873 tazında sağlığı bozulsa da 27 Mart 1874’teki son ayrılışına kadar Wood ile çalışmaya devam etti. Wood hem kitabında hem de hazırladığı raporlarda Trotman’dan övgüler ile bahsetmiştir.

Fotoğrafların arşivlenmesi ise Bay Trotman’ın eşi Bayan Trotman tarafından Yunan Cemiyeti’ne bağışlanmasıyla gerçekleşiyor.

Tarihçi 

Tolga MERT


Artemision'dan Kale, İsa Bey Camii ve St. Jean Kilisesine bakış


Kaleden ovaya bakış

Efes Tren İstasyonu 
arkasında şu an olmayan Ephesus Otel ve Bizans Su Kemerleri


     J. Turtle Wood'un Efes kazıları, 1871 HMS Kaledonya'nın korsan görünümlü         mürettebatı, heykelleri İngiltere'ye getiren yayınlanmamış bir fotoğraf.




                                                        Dönemin Ayasuluk erkekleri


                          Dönemin Ayasuluk kadınları ve çocuklar



Kaynak: 

https://www.bsa.ac.uk/2019/11/04/j-t-woods-ephesus-through-the-lens-corporal-j-trotman-archive-images-in-the-bsa-sphs-collection/

30 Kasım 2020 Pazartesi

EFESLİ HERAKLEİTOS FELSEFE GÜNLERİ KİTABI

 21-23 Kasım 2019 tarihlerinde Efes Selçuk Belediyesi ve Selçuk Ticaret Odası’nın işbirliğiyle Efes Selçuk’ta düzenlenen  “Efesli Herakleitos Felsefe Günleri I” etkinliğinde yapılan konuşma metinleri Selçuk Efes Kent Belleği tarafından kitap olarak yayımlandı.

Düşünce tarihinin tüm dönemlerini etkileyen Herakleitos’un tanınması açısından önemli bir kaynak olan kitabın editörlüğü Arkeolog Yusuf Yavaş ve Tarihçi Tolga Mert tarafından yapıldı.

Efes’in hemşehrisi Herakleitos’un felsefesinin çeşitli yönleriyle ele alındığı kitapta, filozofun Anadolu’nun düşünce ve kültür tarihi bakımından önemi ve özgün yönlerine de yer veriliyor.  Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel de bu önemli çalışmayı inceleyerek Selçuk Efes Kent Belleği Kültür Yayınları arasında yer almasının gerek Efes Selçuk’un kültürel kimliği, gerekse Herakleitos’un daha iyi anlaşılması açısından oldukça önemli bir adım olduğunu belirtti.

Türkiye’nin farklı üniversitelerinden felsefecilerin katkılarıyla oluşan Efesli Herakleitos Felsefe Günleri I” kitabında yer alan yazıların başlıkları ve felsefeciler şöyle:  “Herakleitos Kimdi?”, M. Günay, Yun. Reh. Uzm. Hasan GENÇCAN- “Söylemin Arkeolojisi: Batı Anadolu’da Söylemciliğin Biçimlenişi”, Prof. Dr. Fahri IŞIK-“Uygarlık Anadolu’da Doğdu”, Prof. Dr. Ali Osman GÜNDOĞAN -“Felsefe için Mitolojiden İki Örnek: “Nietzsche ve Camus”, Prof. Dr. Hüseyin Gazi TOPDEMİR-“Bilgelik Ateşi”, Doç. Dr. Mustafa GÜNAY  -”Felsefe-Şiir İlişkisi ve Herakleitos”,  Prof. Dr. Hatice Nur ERKIZAN- ”Herakleitos’tan Aristoteles’e, Aristoteles’ten Bize: İnsan Nedir?”,  Prof. Dr. H. Haluk ERDEM-“Felsefi Miras ve Mavi Anadolu”.

Anadolu’da felsefesinin izlerini ve mirasını ortaya koyan “Efesli Herakleitos  Felsefe Günleri I” kitabı felsefe severlerin ve kültür çalışmacılarının ilgisine sunuldu. Kitap Selçuk Efes Kent Belleği’nden temin edilebilir.




26 Ağustos 2020 Çarşamba

30 AĞUSTOS ZAFERİNİ ANLAMAK

 "Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.”

Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Anadolu’nun durumunu analiz etti. Genelgeler yayımlandı, kongreler yapıldı. Aklı her saniye büyük bir şiddetle çalışan yüzyılın dâhisi, kurtuluşa gidecek süreçleri tasarlarken bunu en yakınlarına rağmen yapıyordu. Anadolu’nun şartları ise cabasıydı…

“Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüştü”

I. ve II. İnönü savaşları kazanılarak büyük moral bulunsa da Kütahya – Eskişehir muharebesi kaybedilmişti. Ordu da millette büyük moral kaybetti. İsmet Paşa çadırında Atatürk’ü görünce “Her şey bitti” demiştir. Bütün ümidini kaybetmiş. Atatürk ise gülümseyerek “Déjà kazandın” yani, “Şimdiden kazandın” der.

Şaşkınlık içerisinde olan İsmet Paşa ne olduğunu anlamadan Atatürk hemen haritaları açtırır. Muharebelerin analizini yapar. O sırada ordunun ve mühimmatın ne kadar kötü durumda olduğunu anlatan İsmet Paşa’nın konuşmasının arasına girerek “İsmet, orduyu Sakarya’nın gerisine çek” der. Bu demek oluyor ki ordu 100 km geri çekilecek…

Daha açık bir şekilde anlatan Atatürk, Yunan Orduları kumandanı Papulas bizim çekildiğimizi görünce peşimizden gelecek. Bizim ülke de yol yok. Onların ikmal yolları uzayacak. Bırak gelsinler, ben vatanımın içinde olacağım ve onları vatanın harim-i ismetinde boğacağım. Dedikleri aynen uygulanan Atatürk Sakarya’ya geldiğinde muharebe başlar.



Papulas’ın niyeti Ankara’ya kadar yürümek. 

Tam donanımlı ordusuyla saldırıyor. 

Türk ordusu eriyor. 

Kaybediyoruz…

Mustafa Kemal duruma baktığında olan bitenin şu olduğunu gördü: Bir birlik şiddetli baskı altında geri çekilirken, onun yanındaki birlik biraz daha az çekiliyor, onun yanındakiyse daha çok çekiliyor. Dolayısıyla düzensiz bir geri çekilme var. Normal savaş düzeninde birlikler geri çekiliyorsa askerlerin kaçmaması için tüm birlikler geri çekilir ve cephenin uzunluğu boyunca yeni bir hat kurulurdu.

Mustafa Kemal böyle bir şeyin şart olmadığını görmüştür ve bunu “Biz hattı değil (yani bir çizgiyi değil) , vatanı müdafaa ediyoruz. Dolayısıyla her birlik müdafaasını kurabildiği yere kadar çekilsin,daha fazla gitmesin. Sathı (yani yüzeyi) müdafaa edelim. Bırakalım Yunanlılar aramızda dolaşsın” diye ifade eder.

Papulas şunu bekliyor: “Türk cephesi yarıldı. Şu kadar yerden yarıldı. Biz ne kadar içeri girdik, demek ki Türk Ordusu şu kadar kilometre geri çekilecek, onu bekleyelim.”

Fakat İşler Papulas adına istenildiği gibi gitmedi. Türk ordusu geri çekilmiyordu. Bunun üzerine kafası karışan, asabı bozulan Papulas başarısız olduğunu düşünür. Halbuki biraz daha ısrar etse belki de cepheyi yaracaktı. Papulas orduyu Sakarya’nın gerisine çeker.

Bir binbaşı istihbarat raporlarını karargah çadırına getirip okuduktan sonra “ Papulas yeni birlikler getirdiği için orduyu geri çekti” yorumunu yapar. Fakat Mustafa Kemal herkesin önünde şunları der;

“Binbaşının bize getirdiği istihbarat raporlarını ben iki defa dinledim, değerlendirmeleri yanlış. Papulas birlik getirmiyor, mevcut birlikleri kaydırıyor, Yunanlılar geri çekiliyor.” Fakat çadırdakiler Mustafa Kemal’e inanamaz. “Evet” der Mustafa Kemal, “Gelin anlatayım.”

Mustafa Kemal, zihninde bütün cephenin adeta haritasını çıkartmış durumda. Binbaşı istihbarat raporlarını okurken Mustafa Kemal’in kafasında bütün cephe şekilleniyordu ve fark ediyordu ki Yunanlılar çekiliyor. Durumu diğerlerine de izah ediyor, herkes çok memnun…

Sonra Mustafa Kemal, “Yunanlıları burada durdurduk, yarın taarruza kalkacağız” der. İsmet Paşa ise oturduğu yerden hiddetle kalkarak “Sen delirdin” diye bağırır, “Ne ile taarruz edeceğiz. Subayların üçte ikisi şehit, ordunun yüzde kırk altısı firar etmiş, ne ile taarruz edeceğiz?”

Mustafa Kemal şöyle cevap verir: “İsmet, hiç mühim değil” işaret parmağını başına koyarak “Papulas, savaşı burada kaybetti, şimdi üstünlük bizde.”

Bu konuşmadan sonra Türk Taarruzu başlar, Papulas Türk Ordusunun güçlendiğini zannedip ordusunu Kütahya-Eskişehir hattına çeker. Sakarya’da zafer kazanılır. (13 Eylül 1921)

 


(İlginçtir, Sakarya Meydan Muharebesi devam ederken Atatürk; “Bu topraklar çok zengin, bir kültür umum müdürlüğüne ihtiyacımız var” demiştir. Çünkü beyninde savaşı zaten kazanmıştı! )

Atatürk savaşlardan yorgun düşmüş orduyu ve milleti toplamak için kafasında bir süre belirler. 1 sene boyunca hem analiz yapar, hem güç toplar. Fransızların silahlarını alır, Ruslardan altın… Büyük Taarruzun tarihini kimseye bildirmez. Ardından gazeteye bir ilan verdirir “Ankara’da çay partisi verilecektir” diye. Ardından Ankara’da Mustafa Kemal’e karşı isyan çıktı sahte haberiyle akılları karıştırır. O sırada cephede silahların son kontrolleri yapıyordu. Anadolu’nun tüm dünya ile iletişimini kesme emrini de vermişti. İstihbarat savaşı muhteşem bir taktik ile sürüyordu.

26 Ağustos Büyük Taarruz emri…

O sabah Büyük Taarruz başlar. Sabah 04.30’da tanzim atışı açılır, 5.50’de de tahrip atışına geçilir, saat 07.00’de ise Yunan topçusu susar ve Türk Ordusu 14 gün sonra İzmir’e, Kordon’a varır. Büyük Taarruz’dan evvel Atatürk, 15 gün sonra İzmir’de olacağını söylemiştir yakın çevresine. Sonra birlikte Kordon’da yürürken de Salih Bozok’a “Kaç gün oldu?” diye sorar, “14 gün” Paşam cevabını verir Bozok. “ Bir gün yanıldık o zaman” der Atatürk.

Türk Milletine büyük başarılar kazandıran Atatürk, bunları aklıyla, keskin zekasıyla yaptı.

Devrimleri aklıyla gerçekleştirdi.

Modern Türkiye Cumhuriyeti'ni aklıyla kurdu.

Tüm dünyanın saygı duyduğu lider özelliğini aklıyla kazandı.

Aklımızda hep çok yaşa ATA'M…

Zaferlerimiz kutlu olsun…

 

Tarihçi Tolga MERT

Kaynak:

Celal Şengör – Dahi Diktatör

Grey Wolf – Bozkurt

Selçuk Efes Kent Belleği #EfesSelçuktanerelergezilir

  Selçuk Efes Kent Belleği Zaman Yolculuğu Efes Selçukluların ve Efes Selçuk’un tarihine, doğasına, insanına ilgi duyanların paylaşım noktas...